Onların Dünyası








Onların gözünden hayata bakmak! Yada onların gözüyle onları görmek gibisi yoktur sanırsam. Görünürde iki tane kuş bulunmakta. İkiside yuva mücadalesinde kazanan taraf olmak için var gücüyle çabalamada.  Objektifin ilk karelerine yakalan görüntü ile son karelerinde yaklanan görüntü arasında ''7 fark misali'' göstermekte...
İlk görüntüde ''karakuşun'' (cinsini bilmediğimizden dolayı ''kara kuş'' olarak adlandıracağız) vermiş olduğu mücadale gözümüze çarpmakta. Kırmızı kafalı kuşun gagasını tutarak ağız hareketlerini engellemeye çalışmakta. Aslında karakuşun herbir engellemesi, kırmızı çizgili kuşa karşı değil, kendi hayatını engellediği görülmekte. Herne kadar gagası hakereketsiz gibi  görünsede kırmızı başlıklı kuş, karakuşu hezimete uğratmak için elinden geleni yapmakta.
Ortada var olan bir yuva kavgası görülürken, sonraki fotoğraflarda görünen o ki ''kırmızı çizgili kuş'' vermiş olduğu mücadele ile karakuşun gözlerine karşı vurucu darbeleri ile etkisiz hala getirdiği, zaferi kazandığı görülmekte. Yuva hangi kuşun olduğunu anlıyamamaktayız. Ancak anladığımız olan tek şey, hayvanların bir yuva için ölümüne karşı vermiş olduğu mücadele gözler önünde sergilenmekte.
Sonrasındaki kareler demek isterdik ama o sonraki kareler malesef çekilmedi... Yada bizim bakmış olduğumuz interten sayfasında o görüntülere yer verilmedi.

Fotoğrafın ''Nü'' hali başkadır



Çekilen ilk nü fotoğraf 1839 yılında Louis-Jacques-Mandé tarfından çekilmişti. Erotik fotoğrafçılık yada nü fotoğrafçılık olarak adlandırılan bu sanat dalına  farklı fotoğraf ile sizlerin taktirine bıraktık.Daha kapsamlı çalışmamızı sizlere sunacağız...



Çekilen ilk nü fotoğraf






































Japonya depremi ardından, fotoğraf ekonomisi

Japonya'da gerçekleşen deprem ve tsunami sonrasında nükleer santrallerden sızan raydoaktif maddeler ithalatıda etkileyeceği düşünülmekte. Teknolojik devi olan japonya uyarıda da bulundu! Önce kontrol et sonra al! ''Türkiye Atom Enerjisi''nin yapılan bir açıklamada: ''testlerin japonyada yapılması gerektiğini'' söylerken, orada yapılan testin nasıl güvenirlir olduğu akıllarda soru işareti bıraktı. Durumu otomotiv sektöründeki sorunmuş gibi yansıttı.

Fotoğrafın iki yüzü

İbrahim Tatlıses vurulduktan sonra ikinci kez objektifler karşısına geçti. Başbakan Tayip Erdoğan İbrahim Tatlıses ziyareti sırasında, ünlü türkücünün nereye baktığı bile tam anlaşılmazken, ikinci kez objektif karşısına geçtiğinde  bu sefer yüzündeki ''tebessüm ve endişe'' ikisi bir arada objektiflere bakarak poz verdi. ''Buradan

'AKM DEĞİL, AKP YIKILSIN'

Kültür ve Sanat Emekçileri Sendikası (Kültür Sanat-Sen) üyesi bir grup, "27 Mart Dünya Tiyatro Günü" dolayısıyla Beyoğlu’nda Muammer Karaca Tiyatrosu önünde toplandı. Grup adına açıklamayı tiyatro oyuncusu Orhan Kurtuldu yaptı. Kurtuldu, Muammer Karaca tiyatrosunun yıkılmak istendiğini belirterek, " Acaba Genco Erkal, orada oynadığı için mi yıkılmak isteniyor? Yoksa rant için mi yıkılmak isteniyor " dedi.

Konuşmanın ardından tiyatro oyuncusu Defne Halman, eyleme katılamayan Genco Erkal’dan gelen

Türkiye'de Foto-Muhabir olmak(!)

1990'larda OHAL bölgesinde öldürülen gazetecilerin o günlerde doğru dürüst haberleri bile yapılmamıştı. PRESS , öldürülen gazetecilerin öyküsünü anlatarak, gazetecilik tartışmasının başka bir yönüne dikkat çekiyor.
Türkiye galasını 47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapan, Sedat Yılmaz’ın ilk uzun metrajlı filmi Press, 18 Mart’ta sinemaseverlerin karşısına çıktı.
Tiglon’un dağıtımıyla 25 kopya ile vizyona giren film İstanbul ve Diyarbakır’la beraber Türkiye

Blog'lar özgür!

Cyber-Rights.Org.tr'ın kurucusu Doç. Dr. Yaman Akdeniz'in yaptığı açıklama şöyle: "Kamuoyuna duyurulur: Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu’nun bu akşama (14.03.2011) doğru almış olduğu karar ile Blogspot.com ve ilgili IP adreslerine uygulanan erişim engelleme uygulamasına son verilmiştir. Savcılık tarafından alınan karar sonrasında bu karar ilgili ISSlere tebliğ edilecek ver Blogspot’a erişim tekrardan sağlanacaktır.

''Direnişin anası, sevil ana''





Konak Belediyesi’nde taşeron sistemine karşı belediye önünde direniş sürdüren işçilerin direnişi 18. günü geride bıraktı. Soğuk hava, fırtına ve kar, işçilerin direnişini engelleyemedi. İzmir, tarihinin en soğuk günlerini yaşarken işçiler direniş meydanı ilan ettikleri Basmane Meydanı'nda, Konak Belediyesi önünde yaktıkları ateşin etrafında, battaniyelerine sarılıp ısınmaya çalışıyorlar...

Paylaşım, yurtsuz.net izni alınarak yapılmıştır.


Psikolojiyi çözümlemek!



Uzakdoğu insanlarının psikolojisini anlamak zor olsa gerek. Kameranın karşısına geçip 2 DSLR makineyi ''işkenceden'' geçirerek sözüm ona ''dayanıklılık testi'' diye adlandırdıkları ve test sonunda ise o makinenin satışının artması için elinden gelen değil, gelmeyecek çaba sarf edip makinenin satışını artırmayı düşünyorlar. Amaçları bundan öteye gidemezdi zaten. İzlemiş olduğunuz videodaki oyuncunun, diğer videolarınıda birçok kez izlemiş bulunuyorum. İçlerinden şimdilik bunu yayınamayı uygun gördüm. Üzerine kahve dökülen, su dökülen, çivi ile çakılan, duvara objektfinin deymesi, ayakkabının altına takıp üzerinden yürünmesi, sonrasında tripota bağlı iken üzerine top gelip düşmesi, sonrasında yüksek ateşte ısıtılması... Tüm bunlar acaba o makinenelerinin dayanıklı olduğunu gösterir mi? Yada görmemize yeterli. Buradan türklü senarnolar uydurulabilir? Mesala Ülkemizde bir kullanıcı makine almak istiyorsa, objektifinin ''polis jopunun'' darbelerine karşı dayanıklılığını test ettirmesi gereklidir. Aksi taktirde bir eylem sonrasında hüsranla sonuçlanacak birşeyler olabilir. Yada eğer şuan ''Arap ülkelerinde''  ''foto-muhabirlik'' yapıyorsanız  makinizin bombalara karşı dayanıklı olması gerekiyor. Peki ya ne anlamı kaldı bu videonun? İzlerken içinizdeki sinileri bir kenara itip, ittikten sonrada diğer kulağınızdan çıkarmayı deneyin. Eğer çıkmayıp aklınızda kalıyorsa bilinki kulanığınız tıkalıdır. Acilen doktora görünmenizde fayda olacağını düşünmekteyim...

Sokaktan bi-haber


İzmir'in Konak Belediyesi'ne bağlı, Efe Kent A.Ş. 'de taşeron olarak çalışan ''çevre temizliği'' işçileri sendiklı olmak istedikleri için işlerinden çıkarılmıştı. Daha çok değil bundan birkaç hafta önce Büyük Şehir Belediye Başkanı: Aziz Kocaoğlu gerçekleştirdiği ''Emek Şenliği''nde taşerona son verdiklerini açıklamıştı. Ama gelin görün ki o sözler lafta kaldı. ''Söz uçar, yazı kalır'' diye boşuna eskiler söylemiyorlardı sanırsam. Bugün 17nci gününde olan işçiler hala Konak Belediyesi önünde grevlerini sürdürmekteler. Gerçekleşen tüm baskılara karşın işçiler direnen kazanacaklarını belirtiyor.


Sosyalist Demokrasi Partisi Üyesi 6 kişi geçtiğimiz günlerde (10 mart 2011) CHP Konak İlçe Başkanlı önündeki direğe kendilerini zincilemişlerdi. İşçilere destek için kendilerin zincirleyen SDP üylerine İşlerinden atılan işçilerde destek için SDPlilerin yanına geldi, onlarla birlikte taşeron sisteminin kaldırılması için yetkililere seslendi. İşlerine tekrardan geri dönmek istediklerini söyleyen işçiler, sigorta primleri yatmakdıkları için tedavi göremediklerini belirtler. Tüm bu yaşananların ardından İzmir Emniyetine Amir ve Polislerin gelmesiyle eylem sonlanmamıştı. Güvenlik Şube Amirliğinin seslerine yanıt vermeyen 6 SDP üyesi zor kullanılarak ifadeleri alınmak üzere gözaltına alındılar. Birkaç saat sonrada serbest bırakıldılar...




 SOKAK FOTOĞRAFÇILARI

Bir efsane olan leica

Leica için ne söylenebilir ki? Dünyaca ünlü fotoğraf makinesi üreticisi yani fotoğraf makinesinin markası... Onlarca fotoğraf sanatçısının fotoğraflarını çekmesinde yardımcı olmuştu bu zamana kadar. El yapımı ile olması ile pahalı olmasıyla dikkat çeken leica fotoğraf makinesi döneminin fotoğraf ekolü sayılırdı. Almanya'da 1849 yılında Wetzlar kendinde kurulan fotoğraf makinesinin markasıydı leica.  Savaş fotoğrafçılarından, portre fotoğrafçılarına kadar kullanıcısı bulunan leica fotoğraf makinesi günümüzde ise oldukça pahalı bir makinedir. Pahalı demememiz sanırsam ayıp olur, yüksek enstantane hızı ile dikkatleri üzerinde toparlayan leica fotoğraf makinesi birçok profesyonelin ve amatörün ilgisini çekmekten ziyade hayallerinin üst sınırları arasında yer almaktadır. Dünya kamuoyuna mal olan birçok fotoğraf o makinenin denklanşörüne basıldıktan sonra kadraja hapsolmuştu, birçok fotoğraf sanatcısına ün kazandıran ve o ün ile yeni nesil fotoğraf severlere yön gösteren makinede leica'dı!.. Aynı zamanda dünya kamuoyuna mal olan fotoğrafları çeken magnum photos üyelerininde çekinmeden kullandıkları makineler arasında adını yazdırmıştu...

Ernst Leitz tarafından kurulan Leica aslında mikroskop ve optik cihaz üreticisi olarak dünyaya gelmişti. İlk kamera modeli ise 1914 yılında Oskar Barnack tarafından geliştirildi. Ve çığır açan 35 mm’lik el yapımı makineler 30’lardan itibaren fotoğrafın üst tabakasının eli, ayağı ve gözünün uzantısı oldu. Çünkü artık geniş formatlı kameralara, tripodlara ihtiyaç kalmamıştı.


Piyasa uzmanlarına göre Leica’nın en büyük hatası, dijital makine pazarına girmemesi oldu. Fiyatı 10 bin Euro’yu bulabilen yüksek kalite analog modellerin hitap edebileceği pazar kalmamıştı.
Bugünün fotoğraf ustalarına göre Leica mercekleri halen türünün en iyi örneği.

O döneme göre küçük, hafif, sessiz ve gösterisiz olduğu için savaşın o dehşet realitesini de en iyi Leica’lar yansıtabilmişti. Küçülen, sesi azalan makinenin hüneri sadece savaş alanıyla sınırlı kalmadı.''Robert Capa'' 1932 yılında cebinde taşıdığı Leica’yla, Kopenhag’da Rus Devrimi üzerine konuşma yapan Leon Troçki’nin fotoğrafını gizlice çekerek dünya çapında olay yarattı

Bilgilerin bir kısmı wikipedia sayfasından alınmıştır...

Savaş Fotoğrafçıları - Robert Capa

Savaş fotoğrafçıları serisine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu sefer bizlere çekmiş olduğu fotoğraf ile dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırmayı başaran ''Robert Cap''ın hayatına göz atacağız. Gerçek adı ise André Friedman'dır.

Birçok savaş bölgesinde yer aldı bununla birlikte gene birçok çatışmanın ortasında kalmıştı, çekmiş olduğu fotoğrafları ile günümüze ışık tutmayı başaran sanatçı aynı zamanda dünyaca ünlü '' magnum photos '' kurucuları arasında yer almaktadır.

Gençliğinde ''foto-muhabirlik'' ilgisi olan sanatçı edinmiş olduğu leica makinesi ile fotoğraf çekimlerine başladı. Ülke ülke, sokak sokak savaşın, çatışmaların fotoğrafları çekmişti. Sevgisilide kendisi gibi fotoğrafçı olan capa, bir fotoğraf ajansında işe başlamıştı.
1913 yılında Budapeşte 'de Dünya'da gözlerini açtı. Yahudi bir terzinin oğlu olan Capa, 1938 yılında ispanya iş savaşında çekmiş olduğu fotoğraf ile dönemin dergi olan picture post tarafından en iyi savaş fotoğrafçı ilan edildi. İspanya iç savaşında elindeki tüfeği ile vurulduktan sonra çekmiş olduğu o fotoğraf ona erişilmez bir ün kazandırmıştı. Elbette tarihe damgasını vuran fotoğraf bu olmazdı! Rus Devrimi üzerine konuşma gerçekleştiren Leon Troçki seslenmesinide cebine saklamış olduğu bir '' leica '' makinesi ile gerçekleştirmiştir.
20.yy en akılda kalan, en çok tartışılan fotoğraflarından biri olmuştur. İspanya iç savaşı Capa için aynı zamanda, sevgilisi Gerda Taro’nun ani ölümü ile başarıyı ve yıkımı bir arada yaşadığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır.Bir yandan başarı ile yaşamını sürdüren sanatçı, diğer yandan ise hayat arkadaşının ölümü ile sarsılmıştı,  ''muhteşem ikilem'' dedikleri bu olsa gerekti...

Ölümünün ardından çekimleri ile yeni nesil fotoğrafçılara yön gösterici olan capa, belkide ailesinde annesinden almış olduğu sevgi ile daha çok hayata sım sıkı sarılarak kimselere kendini ispatlama çalışması içerisine girmemiştir. Belkide sanatçıyı bu denli ünlü yapan, daha doğrusu bu tür ünlü fotoğraflar çekmesine sebep olmuştur, belkide etken? Sizce ne olabilir?


Kadına şiddete son!

Bu yıl 34’üncü kez kutlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, Türkiye’nin birbirinden ünlü kadınları ortak bir projede buluştu. “34 Kadın 34 Portre” adlı sosyal sorumluluk projesi kapsamında, sanat dünyasının tanınmış kadınları, su altında objektiflere poz verdi.

Şiddete isyan eden portreler...

''34 Kadın Su Altında Nefesini Tuttu'' temalı fotoğraflarda, kadın sanatçılar şiddete karşı çeşitli mesajlar sundu. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun teknik destek verdiği proje kapsamında, 34 kadın sanatçının çıplak portre fotoğrafları da çekildi. Sanatçılar bu fotoğraflarda, bakışlarıyla ‘kadına karşı şiddete’ tepkilerini gösterdi. Bakışlarıyla şiddete meydan okuyan kadın sanatçıların su altı ve portre fotoğraf çekimlerini 101 Production stüdyolarında fotoğraf sanatçısı Yiğit Günel gerçekleştirdi.


SERGİ TÜM TÜRKİYE’Yİ GEZECEK


Sanat yönetmenliğini Kenan Bahadır Derre, yapım ve genel koordinatörlüğünü Zuhal Ceran’ın üslendiği çalışma, 8 Mart’ta Zeytinburnu’ndaki Olivium Outlet Center’de sergilenecek. Ünlü sanatçıların su altındaki ilginç pozlarının ve çıplak portrelerinin yer aldığı sergi, daha sonra Türkiye’nin çeşitli illerinde devam edecek. Projede yer alan isimler şunlar:

Ahu Türkpençe, Aşkın Nur Yengi, Ayça İnci, Bennu Yıldırımlar, Berna Laçin, Betül Arım, Billur Kalkavan, Burcu Kara, Ceylan Ertem, Deniz Özerman, Deniz Pulaş Akkartal, Devin Özgür Çınar, Ebru Cündübeyoğlu, Ece Uslu, Ece Vahapoğlu, Eda Taşpınar, Evrim Akın, Hale Caneroğlu, Hatice Akat, Hazal Kaya, Irmak Ünal, İnci Türkay, Lolita Asıl, Mavi, Melis Sökmen, Nazlı, Nesrin Cavadzade, Nilüfer Açıkalın, Oya İnci, Şebnem Bozoklu, Selen Servi, Sumru Yavrucuk, Şebnem Özinal, Şenay Gürler, Yasemin Çonka, Yasemin Hadivent.


Hürriyet Kültür-Sanat'tan alınmıştır...

Kadın Portrelerinden

''8 Mart Dünya Kadınlar Günü'' için Fransız fotoğrafçı  Marie Ozanne'ın  ülkemizde çekmiş olduğu ''özgün kadın portreleri''ndeki görüntüler yarın Fransız Kültür Merkezi'inde sergilenecek. Gönül ister ki bugün sergilensin ve günün anlam ve önemini belirtecek olan görsellerin arasına adını yazdırsaydı.

Fransız fotoğraf sanatçısı, sosyolog Marie Ozanne’ın, Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla hazırladığı ‘Özgür Kadınlar’ başlıklı fotoğraf sergisi yarın, İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde açılıyor. Ozanne’ın çağdaş Türk kadını üzerine gerçekleştirdiği sergi, çeşitli mesleklerden 17 kadının portrelerinden oluşuyor.
Sergide, oyuncu Serra Yılmaz, sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez, koreograf Zeynep Tanbay, gazeteci Zeynep Göğüş, sosyolog Nilüfer Göle, sanatçı Handan Börtüçene, işkadını Leyla Alaton gibi isimlerin portreleri yer alıyor. Karşılaştığı kadınların güçlü kişilikleri ve özgürlük duygularından etkilendiğini belirten Ozanne’ın portre-röportaj çalışması, Türk kadınının Avrupa’daki imajına yeni bir bakış getiriyor. Ozanne’ın çalışması, Türkiye’nin modernleşme sürecinde kadının oynadığı rolün önemini vurguluyor. Ozanne’ın fotoğraflarına aynı zamanda bu kadınların hayatları, izledikleri yollar, mücadeleleri, günümüz toplumuna bakışlarını içeren metinler de eşlik ediyor. Sergi, 15 Nisan’a kadar açık

Radikal Kültür'den alınmıştır...

Yaşasın dünya kadınlar günü

8 Mart Dünya Kadınlar Günü''nün yaklaştığı şu zaman diliminde kadına karşı işlenen ve devletinde bu cinayetlere karşı göz yumduğu birşey yapamadığı, ''erkek vuruyor, devlet uyuyor'' sloganı sanırsam günün anlam ve önemini açıklayacak  niteliğe sahip. Son zamanlarda çıkan bir reklamda kadına karşı işlenen şiddet kaynağının erkek olmadığı vurgusu yapılarak, erkek egemen zihniyetinin meşrulaştırılması ve kadının şiddetini gene kadın sebep olduğu göndermesi yapılmakta. Radikal  yazarı Yıldırım Türker'de bunu köşesinde dile getirdi... İşte o yazı:




Kadınlarını öldüren bir toplum, Dünya Kadınlar Günü’nü kutlamaya hazırlanıyor.
Artık her gün birkaç kadın, kimileyin töredir diye, kimileyin imdat çığlıklarına ve polise onca şikâyetine rağmen sırtı tapışlanıp salıverilmiş kocaları tarafından insanların gözü önünde katlediliyor.
Toplumun bir tık daha yakınına vardığı nokta, kadınlara yönelik toplu katliamlardır.
Bu toplum kadınlarını ölüme yollayarak intihar ediyor.
Her bir hırpalanan, tecavüze uğrayan, öldürülen kadın, kimse kaçmaya çalışmasın, hepimizin suçudur. Bu toplumda yaşayan, bu dili konuşan herkes mizojiniyle maluldür. Buna kadınlar da dahildir.
Kadına uygulanan şiddete karşı örgütlenmeye çalışan dilin kendisi de kadına yönelik şiddet içermektedir.
Bütün şehri kirli bir sırıtışla kaplamış afişleri görmüşsünüzdür.
‘Kadına şiddet uygulayan erkek değildir’.
Kadınları tacizden, tecavüzden, katledilmekten korumaya yönelik dile bakar mısınız?

Fransa sokakları

Mart ayına girdiğimiz günden bu yana bloggera karşı yapılan sansürün ardından 4 gün geçti. 4 gündür blog sayfamızın ziyaretçi sayısında muazzam sayıda düşüş yaşanmakta. Sanırsam takipçi blog yazar arkadaşlarımız ve dns ayarlarını yapılandıranların dışında kimse girememkte!

Sansürün her türlüsünün ''hak'' olduğu güzel ülkemizde biz blog yazarları gene yazmaya devam edeceğiz. Ziyarettçi sayımızda düşüş olması yazma kültürümüzü yok edecek değil ya!...


Fotoğraf: AXİN, Yer: Fransa/Paris

Bu siteye erişmek iste(r)diğine emin (misin)?

Bugün 4 gündür blog okurlar, blog takipleri, blog yazarları, bir çoğu bloglarına girememekteler. Büyük bir kuruluşun mahkemesi ile kapatılan blogger ile ilgili kendi hukuk gerekçesini gösteren bu kuruluş, kapatılan blog sayfa sahiplerinin hukuklarını hiçe saymışmış. Bu bloglara reklam veren insanların hukuklarını hiçe saymıştır. Bu bloglarda bilgi edinme maksatı ile girenlerin hukuklarını hiçe saymıştır.  

Kendi hukukları doğrultusunda, başka insanların hukuklarını görmezden gelenleri görünce birkez daha görüyoruz ki hukuk testisinde çatlak yerlerinden sızan su ile birileri tekrardan para kazanma peşinde koşuyorlar peki ne zamana kadar sürecek bu hukuksuzluk?! Mart ayı itibari ile blog sayfamıza sadece bu haberleri girdik. Aksi halde fotoğraf çekimlerini paylaşmayı plandığımız şu günlerde paylaşmış olduğumuz fotoğraf acaba kaçınız görebilecek yada yazımızı kaçınız okuyabilecek?...

Blogstop! Kapalı!






Hayallerin(m)e dokun(ma) digitürk!!!

Kullanıcı sayısının milyonlara ulaştığı blogger sayfasına şuan kullanıcıları dışında sanırsam kimse giremiyor. Kullacılarıda DNS ayarlarını yapılandırdıktan sonra erişebilmekte? Ya peki DNS ayarını yapılandırmayan blogger yazarları ne olacak? Yada blogger oyucuları, takipcileri, hayatına dair birşeyler bulanan kişiler ne yapacaklar?

İllegal olarak yayın yapan ve maç yayınını gösteren blogger sayfaları sebebi ile türkiyede milyonlara ulaşan kullanıcları sayfalarına giremezken. Yayıncı kuruluş kendini savundu(!) İllegal yayın yapan sitelere karşı kendi hukumuzu savunduk. Ya peki blogger yazarlarının hukuku? Onların hukunu görmezden gelinemezdi demi? Elbette ki Ülkemiz hukuk bakımından incelendiği zaman sanırsam dünya listelerinin başında, halayın halay başında ve mendil sallayanı oluşturuyor. Yasakların peşi sıra gelmekte bilmiyor bir türlü youtube, fizzy, vimeo, blogspot... Peki şimdi sıra hangi internet sitesinde? Facebook, Twitter, yok yok sıra şuan internetin tamamına geliyor zanlımca...


Digitürk'ten blog''stop'' açıklaması


DIGITURK, Google'ın ücretsiz blog servisi Blogspot'un erişime engellenmesine ilişkin bir basın açıklaması yaptı. Açıklamayı aynen yayınlıyoruz:
"Tüm kamuoyunun bildiği üzere, DIGITURK Türkiye Futbol Federasyonu'nun  yaptığı ihale neticesinde 321 milyon dolar ödeyerek süper toto süper ligi maç yayın haklarını almıştır. Yayın hakları DIGITURK'e ve LİG TV'ye ait olan maçlar bazı internet siteleri  tarafından  kanunlar hiçe sayılarak yayınlanmaktadır.
Kanunların kurumumuza yüklediği bütün yükümlülükler eksiksiz yerine getirilip içerik ve yer sağlayıcılar defalarca uyarılmasına rağmen internetten illegal yayın yapılmasına son verilmemiştir.
Son çare olarak yüce türk mahkemelerine başvurulup illegal yayınları yapan sitelerin verdiği zararın durdurulması talep edilmiştir. Mahkeme yasal olarak herşeyin yapıldığını ve ihlalin hala durdurulmadığını tespit ederek bu sitelere erişimin engellenmesi kararı vermiştir. Bu kararın uygulanması ile  birlikte blogspotta bazı bloglara da erişimde problemler ortaya çıkmış olup, bu  problemlerin tek sorumlusu uyarıldığı halde illegal içerikleri yapan sitelerin yayınını ısrarla durdurmayan google ve blogspottur. Halkımızdan almış olduğumuz destekle Türk futboluna yaptığımız yatırımlarla birlikte, illegal maç yayınlayan kişi ya da kişilerle mücadelemiz devam edecektir.

Kamuoyuna saygılarımızla sunulur."

Blogstop!

Dün geceden beri blog sayfamda bir yavaşla gerçekleşmişti. Fotoğraf yükledim paylaşım sitelere fotoğrafları göstermiyor, ancak HTML kodları sorunsuz çalışıyordu. Blog sayfama girdiğim zaman ise o fotoğrafları göremiyordum. Ta ki sabah uyanıp twitter adresimde ki digitürk açıklamasını okuyana kadar(!)

''Google'ın ücretsiz blog servisi Blogspot'a erişim Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 14.01.2011 tarih ve 2011/156 D iş sayılı kararı ile engellendi.'' Demekki blog sayfamdaki aksamların belirtileri bundan kaynaklanıyordu…
18 milyon kullanıcısı bulunan blogspot’a şuan itibari ile Türkiye’de erişimi engellenmeye başladı. 2 gün içerisinde de tüm blogspot adreslerin erişimin tamamen  engelleneceğini söylenilmekte.
Kararın alınmasının üzerinden sanal alemde ``bloguma dokunma´´ kampanyasının başlatılması üzerine, digitürk’e de tepkilerin hem sanal platformlarda hemde müşteri hizmetleri telefonlarını arayıp aboneliklerini iptal ettiren kişi sayısının 13.000 kişi olduğu düşünülmekte.

Blogspotlara STOP ettiren kararı ise Digitürk’ten şöyle bir yanıt geldi:
-Süper toto süper lig’in yayın hakkının kendilerine ait olmasına rağmen, illegal bir şekilde yayınlamasına hala devam eden ve ilgili kuruluşun defalarca uyarılmasına karşın hala bir adım atmadığını öne süren Digitürk, google’den aydınlatıcı bilgi alamadıklarından dolaya blogspot’lara pardon blogstop(!)un Türkiye’den erişimin engellenmesi için dava açtı. Dava bugün sonuçlandı ve kazanan gene SERMAYE oldu.

Para kazanamadığını iddia eden yetkili kuruluş Türkiye’de milyonları bulunan blogspotlarda para kazanan-kazandıran kişileri unuttu sanırım(!)

Daha önceleri youtube, dailymotion, fizzy vb. siteler kapatılmıştı. Kapatılan siteler kervanına bir yenisi daha eklenmiş oldu. Blogspot’un kapıtılmasıyla birlikte zaten yavaş olan internetimiz iyice yavaşlayarak internete girmemiz iyice zorlaşacak. Sanırsam Digitürk’ün bundan sonra ki mahkemesi elimizde tuttuğumuz kumandaya açacaklar(!) Ne izlememize onlar karar kılacak(!)

DÜN GÖZÜMÜZÜ, BUGÜN KULAĞIMIZI, ŞİMDİDE SESİMİZİ KAPATTILAR!...
3 MAYMUNU OYNATMAYALIM!..