Eskiden portre ressamları vardı. Onlara “porte ressamı” denirdi. Ara’ya da, bundan yola çıkarak “portre fotoğrafçısı” diyebilir miyiz?
Bence, evet. Onun, “insan manzaraları”nın tümü, zaten tek ya da toplu portrelerden oluşmuyor mu?
Ara’nın objektifinin gördüğünü nedense bizlerin gözleri görmüyor. (Bunu kendimden biliyorum: Hiçbir zaman Ara’nın fotoğrafındaki gibi görmedim yüzümü.) Bir kadraj, bir ışık sorunu değil bu. Ne sorunu olduğunu bilmiyorum. Sanatın ne olduğunu bilmediğim gibi.
Sanatçı portrelerinin Ara’nın yaşamında (fotoğrafçılık yaşamında demiyorum, çünkü onun başka yaşamı yok) ayrı bir yeri var.
Çok erken yaşlarda, şairlere, yazarlara, ressamlara özel bir ilgi duymuş Ara. Nerde bir sanatçı çıksa karşısına, “dur bir fotoğrafını çekeyim” demiş olmalı.
Tanıtım yazısı bir kitap sitesinden alınmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder