Sabahattin Ali'nin sanırız ki en çok okunan kitapları arasında yer alıyor 'Kürk Mantolu Madonna'. Akıcı bir dil ile sizi kitabın bir kahramanı yada bir karakteri yaparak içinizde ki size seslenmekten hiç çekinmiyor.
Farklı arama motorlarında 'kür' kelimesini girmeye başladığınızda ilk karşınıza çıkan şey: 'Kürk Mantolu Madonna' oluyor. Leb demeden leblebiyi anlıyı veren bu teknolojik alt yapı sadece kitabı karşımıza çıkartıyor birde yazarımızın hikayesini...
Kitaba dair söylemek istediğimiz bir diğer şey ise: '' 1943 yılında yayımlanan romanın hikayesi ise; o dönemlerde ''Hakikat'' gazetesinde 48 bölüm olarak yayımlandı. Yazar 1940 -41 yılları arasında emek verdi. Askerlik yaptığı dönemde (İkini kez askerlik yaptığı dönem) çadırda yazarak
günü gününe gazeteye yetiştirmek için çalışıyordu. Üstelik çatlayan sağ elinin bileğine rağmen usanmadan ve çekinmeden elini su ile kaynatılmış bir teneke kutuya koyarak yazıyordu...
Romanımızın baş kahramanı/karakteri Maria Puder ve Raif Efendi farklı ülkelerde yaşayan bu iki insanın yolları Berlin'de kesişir. Raif sabun üretimi hakkında bilgi ve deneyim kazanmak için Berlin'e gider ve bir pansiyonda kalır bir yandan da çalışır, Maria ile yolu sanata olan düşkünlüğü ve bilgisi sayesinde olur. Uğramış olduğu bir galeride sürekli gördüğü Maria'ya ait potreye aşık olmaya başlar. Bu onun için artık bir ritüel olmuştur. Taa ki Maria'nın bu durumdan farkına varıp kendisinin yanına gelmesi ile son bulacaktır. Ancak Raif o kadar aşık olmuştur ki Maria'nın yüzüne bile bakamaz olmuştur. Onunla konuştuğunun farkına çok sonra anlayacaktır...
*Pansiyona döner dönmez eski manasız günlerin başlayacağını, yemekte Almanya'nın kurtuluşu planlarını veya inflation yüzünden servetini
kaybetmiş orta halli insanların şikâyetlerini dinleyeceğimi, odamda Turgenyefin veya Theodor Storm'un hikâyelerine kapanacağımı düşündükçe,
bu son iki hafta içinde hayatımın nasıl bir mana almaya başladığını ve bunu kaybetmenin ne olduğunu fark ettim. Bir imkân, mevcudiyetine
ihtimal vermeye bile cesaret edemediğim bir imkân, boş ve manasız akıp giden ömrümün yanma kadar sokulmuş ve sonra, birdenbire, geldiği
kadar ani ve sebepsiz, çekilip gitmişti. Bunu ancak şimdi anlıyordum. Kendimi bildim bileli, bütün günlerimi, haberim olmadan ve nefsime itiraf
etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım. O resim aradığım bu insanı bulmanın mümkün
olduğuna, hatta ona pek yakın bulunduğuma, bir müddet olsun beni inandırmış, içimde, bir daha uyutulması kabil olmayan bir ümit uyandırmıştı.
Onun için, bu sefer düştüğüm inkisar o nispette büyük oldu. Etrafımdan daha çok kaçtım, daha çok içime saklandım. Babama mektup yazarak
artık dönmek istediğimi bildirmeyi düşünüyordum. Fakat "Avrupa'da ne öğrendin?" derse ne cevap verecektim? Birkaç ay daha kalmaya, bu
müddet zarfında onu memnun edecek kadar "mis sabunculuğu" öğrenmeye niyet ettim. Aynı İsveç firmasına tekrar başvurdum ve biraz daha
soğuk karşılanmama rağmen muntazaman fabrikaya devama başladım. Öğrendiğim formülleri ve usulleri itina ile bir deftere not ediyor, bu
mesleğe dair yazılmış kitaplar tedarik ederek okumaya çalışıyordum.
*Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna
Yazarın kitapları şuan farklı yayın evlerinden çıkmaktadır. Şunu belirtmek isteriz ki, bir yayın evini sizlere sunma gibi bir yönlendirmemiz olamaz. İstediğiniz yayın evini seçmekte özgürsünüz. İyi okumalar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder